Ege Postası
Geri

 Kılıçdaroğlu’ndan çarpıcı açıklamalar

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu SÖZCÜ Televizyonu’nda gündeme dair açıklamalarda bulundu.
 Kılıçdaroğlu’ndan çarpıcı açıklamalar
Haberler / Politika
26 Nisan 2023 Çarşamba 23:35
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalma ihtimaline ilişkin soruya “Kalmaz. Birinci turda sonuçlanır. Birinci turda bu iş bitecek. Ben bu ülkenin gençlerine güveniyorum. Seçimin kaderini belirleyecek olan gençler, biz değiliz. Yaklaşık 5 milyon 300 bin genç, ilk kez sandığa gidecek oy kullanacak. Bu gençler, var olan düzenden şikayetçiler, memnun değiller. Bütün mesele, gençlerin sandığa gitmesi ve oy kullanması. Onları sandığa götürmemiz lazım. Sandığa gidecekler, oy kullanacaklar. Dolayısıyla Türkiye’nin kaderini değiştirecekler" yanıtını verdi. Kılıçdaroğlu, 300 milyar dolar yatırım vaadine ilişkin eleştirilere "Ben Londra’ya gittim. Temiz para var, fonlar var. Fonlarla görüştüm. Eğer siz demokratikleşirseniz, can ve mal güvenliği olursa, adalet, hukukun üstünlüğü olursa bir haksızlıkla karşılaşırsak, mahkemeye başvurursak hakkımızı alabilirsek biz geliriz Türkiye’de yatırım yaparız dediler. 300 milyar dolar 5 yıl içinde Türkiye’ye gelecek ve yatırım yapılacak" diye konuştu.

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılacağı iddialarına ilişkin “Bunu duyduğumda şaşırdım, kim söylemiş bunu diye. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran CHP. Niye kapatalım? Akıl var mantık var, tam tersine güçlendirilmesi lazım; tam tersine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın topluma hizmet etmesi lazım. Topluma, sevgiyi, saygıyı öğretmesi lazım” dedi. Kılıçdaroğlu ayrıca, “Sayın Nebati’nin ‘Biz Kızıl Elma diyoruz, onlar kıyma diyorlar’ sözü öyle bir nokta ki sanki savunma sanayini onlar kurdular, ondan önce hiç yoktu. Dolayısıyla biz savunma sanayine dolaylı olarak karşıymışız gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Savunma sanayi milli bir meseledir. Ülkenin çıkarı neyse o olur. Ben onun bilmediği kadar bu devletin bilgilerine sahip olan birisiyim. Nebati daha dünkü insan. Devletin ne olduğunu Nebati bilmez” diye konuştu.

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Sözcü TV'de “Liderler Özel” programında gazeteciler Saygı Öztürk, Simge Fıstıkoğlu ve Deniz Zeyrek’in sorularını yanıtladı.  

Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: 

BİZ DE MİLLETİN BİR PARÇASIYIZ: (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın canlı yayında rahatsızlanması ve ‘Milletime teşekkür ederim’ açıklamasıyla ilgili soru üzerine) Biz de milletin bir parçasıyız. Olumsuz yorumlamıyorum. Ben rahatsızlığını duyduğum andan itibaren bir tweet ile geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Siyaset ayrı insanların sağlığı ayrı. Biz siyaseten rakip olabiliriz ama sonuçta rakiplerimizin de sağlıklı, iyi olmasını isteriz. Olması gereken de bu zaten. (Bir tavsiyeniz var mı sağlığıyla ilgili sorusu üzerine) Doktorlar ilgileniyorlardır, yapılması gerekeni yapıyorlardır. Doktorların söylediğine uymak gerekiyor, kural o.

GENÇLER ARZU ETTİKLERİ SORULARI SORUYORLARDI BEN DE YANITLIYORDUM: (Meydanlardaki izlenimleri üzerine sorulan soruya) Yaklaşık 2-2 buçuk yıldır ben daha önce pek çok ile giderdim. O ilde esnaf ziyaretleri yapardık. Aynı zamanda iki veya üç özel toplantı yapardım. Bunlardan birisi gençlerle ilgiliydi. Gençler arzu ettikleri soruları soruyorlardı ben de yanıtlıyordum. İkincisi, kanaat önderleriyle ilgili bir toplantıydı. Kanaat önderleri CHP’ye mesafeli ama toplumun saygın kişileri. Bunlar genelde 20-25 kişilik gruplar halinde. Onlarla otururdum yaklaşık 3 saatlik, bazen 4 saatlik görüşmelerimiz olurdu. Çünkü onlar kafalarında CHP ile ilgili tereddütleri varsa veya bizim aksaklığımız, kusurumuz, yanlışımız varsa soruyorlardı. Ben de büyük bir samimiyetle yanıtlıyordum. Daha sonraki aşamada hem bu kanaat önderleri toplantılarını dar çerçevede bazen sadece kadınların katıldığı toplantılar yapardık. Sonra bu toplantılar 2-2 buçuk yıl sürdü. Şimdi artık seçim tarihi belli olduğu için daha geniş kitlelere ulaşmamız gerekiyor vaatlerimizi anlamak için. Bunun için de iki yolumuz var. Bir; benim belli aralıklarla çektiğimiz videolar, bunların sosyal medyada yayınlanması. İkincisi de halkla doğrudan doğruya yüz yüze gelerek, ben, diğer siyasi parti liderleri, iki Cumhurbaşkanı Yardımcımız daha var Ekrem Bey ile Mansur Bey… Alanda bir şekliyle geniş kitlelerle birlikte oluyoruz.

GEÇMİŞTEKİ VAATLERİMİZİN BİR KISMI YERİNE GELDİ: Vaatlere gelince. Geçmişteki vaatlerimizin bir kısmı yerine geldi. Örneğin emeklilere iki kere ikramiye verilmesi gibi. İstediğimiz miktarda değildi ama geldi. Taşeron işçilerin kadroya alınması gibi. Pek çok vaatlerimiz önce olmaz dendi ama sonra gerçekleşti. Şimdi vaatlerin daha dikkatle dinlendiğini görüyorum. Örneğin Kurban Bayramı’nda emeklilere 15 bin TL bankadaki hesaplarına para yatıracağımızı söylemem, Şanlıurfa’da güneş enerjisinden yararlanması ve çiftçilere elektriği ücretsiz vermeyi… İtiraz ettiler, yapamazsın diye. Bizim Denizli Bozkurt Belediye Başkanımız yaptı, gayet güzel çiftçilerimize ücretsiz veriyor. Aynı zamanda Antalya Büyükşehir Belediyemiz de yaptı. 2,5 milyon taşlık arazi var. Oraya güneş panelleri getirirsiniz, güneş enerjisinden yararlandırırsınız. Bu tabi kooperatif şeklinde olacak. Çiftçiler kooperatif üyesi olacak. Ticaret borsası da kooperatifin yönetiminde olacak. Güneşten elektrik üreteceksiniz. Çiftçiye ücretsiz vereceksiniz. Artan kısmını satacaksınız. Kooperatif buradan gelir elde edecek. Bırakın elektriğe para vermeyi hem gelir elde edeceksiniz hem de ücretsiz kullanacaksınız. Bununla ilgili projeleri dillendiriyorum. Şanlıurfa için söylemiştim ama başka bir ile gittiğimde, batıya, bizim için niçin düşünmüyorsunuz diye söylediler. Yapacağız bunu Türkiye genelinde. Güneş enerjisi açısından Avrupa’nın ikinci en avantajlı ülkesi. Biz güneşin sıcaklığından olağanüstü bir avantaj sağlayabiliriz.

İKTİDARDA OLAN BİR PARTİNİN TOPLUMA MESAJLARI DAHA SICAK VE DAHA KUCAKLAYICI OLMASINI İSTERDİM: (Seçim sürecinde en çok üzüldüğü, kırıldığı konunun ne olduğuna ilişkin soru üzerine) Liderler, doğal olarak kendi tabanlarının sesini dinlemek zorundadırlar. Bir araya gelirler, biz de bir araya geldik. Doğrusunu istersiniz, iktidarda olan bir partinin topluma mesajlarının daha sıcak ve daha kucaklayıcı olmasını isterdim. Fakat ayrıştırıcı bir dil kullanılması, bu dilin toplumun değişik kesimlerine daha sert biçimde yansıması… Sadece toplumda değil, medya dünyasında ayrışmayı görüyorsunuz. Sivil toplum örgütlerindeki, sendikalardaki ayrışması görüyorsunuz. Tamamen kutuplaşan, birbirini düşman olarak gören bir anlayışın egemen olması beni en çok üzen olay. Oysa biz insani olarak bir araya oturup pekala tartışabiliriz. Niye tartışmayalım. Benim de hatam varsa söyleyebilirler ben de onların eksiklikleri, hataları varsa söyleyebilirim. Yani halkın hakemliğinden korktular. Halkın hakemliğinden çekindiler. Başka türlü yansıttılar topluma. Bu toplumda ayrışmayı, kutuplaşmayı gündeme getirdi. Kutuplaşmanın iktidara verdiği şöyle bir avantaj oldu, ne yaparsa haklıdır. Çünkü artık başka bir şey dinlemek istemiyordu o kutuplaşmada belli bir taraf. Ne yapsa haklıdır diye yanlışlar da alkışlandı. Ekonominin bu hale gelmesi de o alkışlar sayesinde oldu. Oysa bir politikacıların en çok tutarlı ve sağlıklı eleştiriye ihtiyacı var. Eleştiri geldiği zaman en azından kendi eksiğini, hatasını görebilir ve onu düzeltebilir.

HEPİMİZİN ORTAK AMACI ÜLKEYE HİZMET ETMEK: Siyasi liderlerin kavga etmemesi lazım. Hepimizim ortak amacı ülkeye hizmet etmek. Ülkeye hizmet etmekse iyilikte yarışmalıyız. Niye kavga ediyoruz. Kavganın bir nedeni yok ki. Bu çerçevede de kavga, kullanılan diller, toplumun ayrışması, kutuplaşması, yanlış politikaların belli bir kesim tarafından ısrarla takip edilmesi. Öyle bir noktaya gelindi ki, iktidar sahipleri bu yanlışlığı sadece kendi dünyalarında veya topluma yansıtmakla kalmadılar, devletin kadrolarına da yansıttılar. Görüyorsunuz, vali, devletin valisi değil. Hükümetin valisi. Oysa vali devleti temsil eder. Büyükelçiler… En son Kıbrıs’a atanan büyükelçi, açık açık iktidar partisinin propagandasını yapıyor. Oysa onun tabi olduğu kanun Devlet Memurları Kanunu. Adı üstünde Devlet Memurları Kanunu. İktidar memurları kanunu ya da siyasi parti memurları kanunu demiyor ki. Devlet memuru. Polis, vergi dairesi memuru, vali devlet adına görev yapar. Beni temelde üzen nokta ise, iktidardaki siyasi partinin devletleşmiş olmasıdır. Oysa parti ayrı devlet ayrıdır. Parti ile devleti karıştıran bir toplum haline geldik. O yapıyor devlet, biz yaptığımız zaman devlet değiliz. Oysa iktidarı da muhalefeti de devlettir. Siyasi partiler geçicidir. Halktan aldıkları yetkiyle devleti yönetirler. Devlet bakidir. Bu çerçevede bakılması lazım. 21’inci yüzyılda devletleşen, devletin bütün organlarını kendisine tabi kılan yanlışları görmeyen, devletin temel kolonlarını sarsan bazılarını hatta yıkan bir anlayış çıktı ortaya. Seçim sürecindeyiz. İnşallah bu kolonları yeniden sağlamlaştıracağız.

DEVLETİ KENDİ MALI, KENDİ POLİTİKASINA GÖRE HAREKET EDEN BİR ORGAN OLARAK GÖRÜYOR: (Seçim güvenliğiyle ilgili yurttaşların endişeleri var, ne düşünüyorsunuz) Az önce söyledim zaten. Partileşen bir devlet. Devleti kendi malı, kendi politikasına göre hareket eden bir organ olarak görüyor. Oysa devlet farklıdır. Devlet, kurallara, yasalara uymak zorundadır. Devlet siyasal iktidarın yaptığı yanlışı, bir şekliyle bu yanlıştır diyebilecek yasal hakka sahip olan kişidir. 657 Sayılı Yasa’da açık hüküm var, üst makamdan gelen talimata yasalara aykırıysa yapmaz, bunu yazılı söyler, yazılı emir gelirse de ‘bana yazılı emir verdi, bu yanlışı mutlaka yapacaksın’ diye. Devlet memuru özel olarak ülkenin çıkarları için koruma altına alınmıştır. Fakat bu yasalar şu anda uygulanamaz durumda. Ben daha önce komutanların, bir siyasi partinin genel başkanını alkışlamalarını doğru bulmadım. Doğru değil. Çünkü orduyu, devlet içinde ayrı bir yerde konumlamalıyız. Ordu, milli değerlerimizi temsil eder. Ordu, Türkiye’nin güvenliğini temsil eder, güvencesidir. Ordu, günlük sıcak siyasetin tümüyle dışındadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aynı günde Genelkurmay Başkanlığı’nı ve Diyanet İşleri Bakanlığı’nı kurulma kanunu göndermiştir. Bu ikisinin siyaset dışında olmasına özen gösterilmiştir. Dönemin Genelkurmay Başkanı, ‘Ben hem Genelkurmay Başkanı olayım hem milletvekili olayım’ dediğinde, ‘Hayır tercihini yapacaksın ya Genelkurmay Başkanı ya milletvekili olacaksın, orası siyaset yeri değil’ demiştir. Şu anda her alana siyaset bulaştı. Siyasi otoriterin parlamentodan çıkardığı yasalar veya aldığı kararlar yasalara uygunsa elbette ki kamu görevlisi bunları yerine getirecektir. Ben yerine getirmeyecektir demiyorum. Ama yasalara aykırı olan olayı kesinlikle bu işin dışında tutacaktır. Yasalara aykırıdır ben bunu imzalamıyorum diyecektir.

KAMU GÖREVLİLERİNİ UYARDIM: Benim bir videom oldu. Kamu görevlilerini uyardım. Yanlış yapmayın, hatalara imza atmayın diye. Pek çok kamu görevlisi imza atmamaya, hatta bazı kamu görevlileri görevlerinden alındılar imza atmadıkları için. Biz bunu da biliyoruz.

ADALETİ YIPRATTIĞINIZ ANDAN İTİBAREN DEVLETİ ÇÖKERTMİŞ OLUYORSUNUZ: Seçim güvenliğine gelince. Tam 1 buçuk yıldır seçim güvenliği için çalışıyoruz. Biz açık ve net söyleyeyim, Yüksek Seçim Kurulu’na güvenmiyoruz. Neden güvenmiyoruz? Aynı zarfın içine koyulan 4 seçim pusulasından 3’ü doğru biri yanlıştır diye karar alan bir YSK topluma güven vermez. Yargıda ciddi bir bozulma var. Bu ülkenin saygın yargıçları farkındalar. Onlar da bunu en azından kapalı toplantılarda dile getiriyorlar. Hatta Yargıtay Başkanı, yargıya olan güvenin yüzde 30’lara düştüğünü de bir toplantıda ifade etmişti. Dedim ya az önce devletin kolonlarını tahrip ettiler. Yargı bu kolonlardan birisidir. Adaleti yıprattığınız andan itibaren devleti çökertmiş oluyorsunuz. Seçim… Biz tam 1 buçuk yıldır seçim güvenliği için çalışıyoruz. Türkiye’de kaç sandık var, bu sandıklar nerede en sonra YSK’dan veriler geldi. Biz daha önceki veriler üzerinden ilk çalışmalarımızı yaptık. Hangi sandıkta görevlimiz olacak. Buradan Ankara’da gönüllü bir ekibimiz, her bir sandık görevlisini aradı, siz hangi sandıkta görevlisiniz diye. Doğru yanıt veriyorsa tamam bu işini biliyor ve onlar ayrıca bizim eğitim merkezinde eğitime alındılar. Sandık başında nasıl duracaklar, sayım sırasında, oylama sırasında ne yapacaklar, sayım olduğu zaman dışarı çıkmayacaklar, sigara içeceğim, yemek yiyeceğim asla olmayacak. Tutanaklar dikkatli bir şekilde bakılacak. Rakamlar başka bir belgeye aktarılırken ona dikkat edilecek. Baştan imzalanmayacak. İmzalandıktan sonra cep telefonuyla çekecek ve Genel Merkezimize gönderecek. Bu konuda bizim binlerce arkadaşımız eğitildi. Bu sadece CHP için söylüyorum. Islak tutanağın fotoğrafını çekip bize gönderdikten sonra o çuvalların nakliyle de arkadaşlar ilgilenecekler.

BİZ ANADOLU AJANSI’NA DA GÜVENMİYORUZ: Biz Anadolu Ajansı’na da güvenmiyoruz. Malum son seçimlerde bazı verileri vermemeye başladı Anadolu Ajansı. YSK durdu, verileri vermiyor. Ama bizim arkadaşlarımızın her birisi sandık görevlisiyken tutanaklar vardı elimizde, biz kazanacağımızı biliyorduk. Buna benzer bir ön deneyim oldu. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir siyasal parti seçim sandıklarıyla ilgili bu kadar geniş ve güvenli bir önlem almadı. Ayrıca seçim gecesi nasıl olacak, bununla ilgili çalışma var. Sağ olsun bazı barolar her bir okula bir gönüllü avukat görevlendirdiler. O avukatlar da bir sorun çıktığı zaman hemen arkadaşlarımızı arayacaklar, avukatlar da müdahil olacaklar. Tutanaklarda bir olumsuzluk varsa muhalefet şerhlerini süratle yazacaklar.

ORADAN BULUNAMAZSA GÖNÜLLÜ ARKADAŞLARI GÖNDERECEĞİZ: (Köylerde sandık güvenliği nasıl sağlanacak?) Şu anda 200 bine yakın sandıktan yüzde 90’ın üstünde görevlimiz var. Gönüllü arkadaşlar var. Biz gidip sandığın başında gönüllü olarak kalabiliriz. Önemli olan oradan bulmak. Oradan bulunamazsa gönüllü arkadaşları göndereceğiz.

SİYASAL İKTİDAR, KENDİ ÇİFTÇİSİYLE REKABET EDİYOR: (300 milyar dolarlık yatırım konusunda yöneltilen soruya) Soğan kafalı söylem üzerine… Hayatın bir gerçeği var. Nedir? Kadın alışveriş için mahallesinde kurulan pazara gider. Bu pazardan alışveriş yapar. Pazarda fiyatlar çok yüksek. Evde geldiği zaman arzu ettiği bütün ürünleri almış mı, alamamış. Bu ne demektir, mutfaklarda yangın var demektir. Bu ülkede soğan bile alınamayacak noktaya geliyorsa ve ürünler tane ile satılmaya başlandıysa ve bir tarım ülkesi nasıl bu pozisyona gelir. Buğday dışarıdan, arpa, yulaf, mercimek, et, canlı hayvan dışarıdan. Allah aşkına söyler misiniz niye böyle oldu. Kim yaptı bunu? Ben yapmadım. Ülkeyi bu hale getiren kim? Siyasi iktidar. Aldığı kararlar, çiftçiyi topraktan küstürdü. Ekemiyor, ekse zarar edecek. Siyasal iktidar, kendi çiftçisiyle rekabet ediyor. Sen ekmezsen ben dışarıdan getiririm diyor. Ve dışarıya daha pahalı ödüyor. İçeride çiftçiyi cezalandırıyor.

BİR ÜLKEDE 20 MİLYON KİŞİ AVUCUNU AÇMIŞ DEVLETTEN GELECEK YARDIMI BEKLİYORSA TÜRKİYE’NİN CİDDİ SORUNU VAR DEMEKTİR: Bu çerçevede baktığınız zaman fiyatlar yükseliyor. Vatandaşın alım gücü yok. Bu insanlar soğana muhtaç hale geldiler. Ben bir video ile eleştirdim. Geçmişte bizim hatamız şuydu; vatandaşı, efendim 2 kilo bilmem neye oy veriyorsun, sana şunu verdiler sen oyunu veriyorsun diye eleştirirdik. Sormazdık, ya bu insan niye iki kilo mercimeğe veya makarnaya muhtaç hale geldi. Bunu eleştirdim. Şimdi biz gerçekten halkın partisi olma konusunda mesafe alıyoruz. Gerçekten halkın sorunlarıyla bire bir yakından ilgileniyoruz. Bir ülkede 20 milyon kişi avucunu açmış devletten gelecek yardımı bekliyorsa Türkiye’nin ciddi sorunu var demektir. Bu sayı giderek düşmüyor. Düşmesi lazım. 22 yıldır ülkeyi yönetenler sayıyı düşürmediler, artırdılar. Bununla da övünüyorlar. İşte Türkiye için asıl temel sorun budur. Yani beka sorunu diyorlarsa beka sorunu budur. Kendi halkını 20 milyonu açlığa ve yoksulluğa mahkûm eden bir düzen. Bu düzeni değişmesi lazım. Biz bunu eleştirdik. Geçmişte vay efendim ben 1 kilo makarna alıyorsun, oyunu veriyorsun diye eleştirdik. Buradan çıkardık. Bu sorunu çözmek için Aile Destekleri Sigortası’nı uygulayacağımızı ifade ettik. Şimdi onlar Aile Destek Programı diyorlar. Bizden yine kopya çekerek.

UYUŞTURUCU PARASI GELDİ, ARKADAN UYUŞTURUCU BARONLARI DA GELDİ: 5 yıl içinde 300 milyar dolar temiz para gelecek. Öyle uyuşturucu baronlarının paraları, kirli paralar değil. Kirli parayı bunlar getirdiler mi, getirdiler. Kaç sefer? Yanlış hatırlamıyorsam 11 kez kanun çıkardılar. Parayı getiren adam hakkında kirliyse kovuşturma, soruşturma açılamayacak diye de düzenleme yaptılar. Bir adam hakkında temiz para getirse soruşturma açabilir misiniz? Hayır. Gelen para uyuşturucu parası. Uyuşturucu parası geldi, arkadan uyuşturucu baronları da geldi. Bunlar Türkiye’de hesaplaşmaya başladılar. Birbirlerini öldürmeye başladılar. Türkiye için tam yüz karası bir tablo.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ OLURSA BİR HAKSIZLIKLA KARŞILAŞIRSAK, MAHKEMEYE BAŞVURURSAK HAKKIMIZI ALABİLİRSEK BİZ GELİRİZ TÜRKİYE’DE YATIRIM YAPARIZ DEDİLER: Ben Londra’ya gittim. Temiz para var, fonlar var. Fonlarla görüştüm. Eğer siz demokratikleşirseniz, can ve mal güvenliği olursa, adalet, hukukun üstünlüğü olursa bir haksızlıkla karşılaşırsak, mahkemeye başvurursak hakkımızı alabilirsek biz geliriz Türkiye’de yatırım yaparız dediler. 300 milyar dolar 5 yıl içinde Türkiye’ye gelecek ve yatırım yapılacak. Yatırım alanlarını da belirledik. Bunu da sosyal medyada paylaştık. Asıl önemlisi şu, Samandağ’dan başlayıp Mersin’e kadar olan Akdeniz Havzası’nı özel bölge ilan edeceğiz. Bu bölge Akdeniz’in en büyük üretim merkezlerinden birisi olacak. Biz burada maden rafinerisi de kuracağız, otomobil fabrikaları olacak. Bu bölgenin önemli bir özelliği var. Bu bölge Cebelitarık’a, Süveyş Kanalı’na yakın. Bu bölge boğazlara yakın. Akdeniz’in üretim açısından en elverişli bölgesi. Diyelim ki Kayseri’de, Çankırı’da, Sivas’ta, Erzincan’da fabrikanız var. Demiryoluyla limanlara bağlayacağız. Demiryoluyla limanlara kadar ürün getirirsen ihracat için lojistik masrafları devlet olarak biz karşılayacağız. Böylece fabrikanın Kayseri’de olmasının veya deniz kenarında olmasının bir farkı kalmayacak. Hatta denizin kenarında veya sahile yakın yerde fabrika kurmanın maliyeti çok daha pahalı. Anadolu’da fabrika kurarsanız sorun kalmamış olacak.

BU PROJEMİZ 5 YIL İÇİNDE YÜRÜRLÜĞE GİRECEK; SONRA İSTANBUL’UN NÜFUSU 2 BUÇUK MİLYON AZALACAK: Bütün bunlar, Anadolu’nun içi boşaltıldı. Biz Anadolu’nun içini yeniden harekete geçireceğiz. Anadolu büyüyecek, gelişecek, istihdam yaratacak. Bizim yaptığımız hesaplara göre; bizim bu projemiz 5 yıl içinde yürürlüğe girecek. Yürürlüğe girdikten sonra İstanbul’un nüfusu 2 buçuk milyon azalacak. Çünkü insanlar bu bölgeye gelecekler. Bu bölgede katma değeri yüksek ürünler de üretilecek. Özellikle sağlık alanında. Limanlar oldukça genişleyecek. Burası Akdeniz’in en büyük lojistik merkezi haline dönüşmüş olacak. Biz Denizli’yi de İzmir’de limana bağlayacağız. Aynı şekilde pek çok yeri Gemlik’e bağlayacağız demiryoluyla. Anadolu’da yapılan üretimler denizyoluyla ihracatı gerçekleşmiş olacak.

21 YILDA BÜTÇEDEN 537 MİLYAR 574 MİLYON DOLAR FAİZ ÖDEDİLER. BU TEFECİLİK DEĞİL MİDİR: Bizim düşündüklerimizi hayal edemezler. Allah aşkına bunun neresi tefecilik. Adam gelecek yatırım yapacak. Tefecilik diyorsanız bunlar tefeci. 21 yılda bütçeden 537 milyar 574 milyon dolar faiz ödediler. Bu tefecilik değil midir? 84 milyon kime çalıştı? 537 milyar dolar faizi siz nasıl ödediniz? Bu milletin cebinden ödediniz. Çıksın Erdoğan desin bu rakam yanlış. Ben değil Hazine’nin internet sitesine girin görürsünüz. 250 Çanakkale Köprüsü yapılır, Türkiye’de üniversiteler gerçekten bilimsel anlamda araştırma yapsınlar diye nano teknoloji, alt yapı destekleri verilir… Yapılmayacak şey yok. Kaynağı var Türkiye’nin. Bütün bunlara, soyulmasına rağmen Türkiye ayakta. Bu söylediğim miktar az bir miktar değil. Vicdan sahibi her bir vatandaş şu soruyu kendisine sormalı; 537 milyar doları kimlere ödediniz ve nasıl ödediniz? Versin. Biz 537 milyar dolardan bahsetmiyoruz. 300 milyar dolardan bahsediyoruz. Zaten siz izin vereceksiniz yatırım için.

BÜROKRASİYLE RÜŞVET ARASINDA ARACILAR VAR: Müthiş bir rüşvet çarkı var. Geçmişte AK Parti’den bakanlık yapan birisi bana şunu anlattı, ismini vermek istemem, kendisinden izin almadığım için; yanlış hatırlamıyorsam Hollanda’dan bir firma Türkiye’de çok büyük bir yatırım yapmak istiyor. Olağanüstü rüşvet istiyorlar. Bu parayı vermeniz lazım diye. Bakın güneş enerjisi için de megavat başına kaç dolar istendiğini de bana bugün yatırım yapanlar istedi. Rüşvetsiz şu anda iş yapılmıyor. Diyorlar ki şu anda herkes rüşvet alıyor. Alttaki alıyor ben de alacağım diyor. Bu sayın bakanın anlattığı olay, büyük bir yatırım yapılacak, rüşvet istenince sayın bakanı davet ediyorlar, diyorlar ki ya siz Türkiye’de bakanlık yaptınız, bizden rüşvet istiyorlar, biz halka açık bir şirketiz, bütün hesaplarımız denetimde istedikleri para böyle beş, on bin değil, milyar dolar. Biz bu parayı ödeyemeyiz. Yatırımı nasıl yapacağız diyorlar ve yatırımı yapmaktan vazgeçiyorlar. Bunu bütün Avrupalı yatırımcılar biliyor. Rüşvetsiz Türkiye’de iş yürümüyor. Bunun aracıları var zaten. Bürokrasiyle rüşvet arasında aracılar var. Parayı birisine veriyorsunuz, sizin istediğiniz yatırım iznini alıyor ve geliyor. Biz bunları arındığımız zaman, devleti saygın bir devlet kıldığımız zaman yatırımcı gelecek, yatırımı yapacak. Siz izni vereceksiniz, Türkiye’de istihdam yaratacak. İhracatını yapacak, Türkiye döviz kazanacak… Her şey mümkün. O kadar büyük fonlar var ki bekliyor. Ben 300 milyar dedim ama aslında çok daha büyük rakamlar Türkiye’ye gelecek. Yeter ki dürüst, adaletli bir yönetim olsun.

SON DERECE MEMNUNUM: (Kılıçdaroğlu’nun ‘Yiğitlerim’ diye hitap ettiği Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu ile ilgili sorulan soruya) Son derece memnunum. Kentsel dönüşüm yapılacak İstanbul’da. Deprem bölgesi. 99 depreminin üzerinden kaç yıl geçti. Geçen ben AFAD’a gittiğim zaman anlatıyorlardı. TOKİ şunu bunu yaptı. Evet yaptı, lüks binalar ben de tanığıyım. Bağcılar, Sultanbeyli yerinde duruyor mu, duruyor. Burada kentsel dönüşüm oldu mu, olmadı. Denizin kenarında, üstelik bütün manzarayı kapatan lüks konutlar, binalar… Bütün bunların hepsi yapıldı. Kentsel dönüşüm yok. Mansur Bey burada, Ekrem Bey İstanbul’da hem kentsel dönüşümü yapmak hem depreme dayanıklı konutlar yapmak, insanların daha iyi koşullarda yaşamasını sağlamak… Bağcılar’da yeşil alan yok. Buranın yeniden yapılanması, kentsel dönüşümü yapılması lazım. Burada Büyükşehir Belediyesi irade koyuyor. Fakat saraydan bekledikleri kararlar bir türlü çıkmıyor. Şimdi Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak inşallah gelecek, kendisine izin verilmeyen pek çok kararı kendisi uygulamaya koyacak ve gidip orada tamamını yapacak. Yıllardır başvurmuşuz, bize izin vermiyorlar diyor. Niçin? Ya başarılı olurlarsa… Ee zaten başarılılar. Ankara için de ciddi zorluklar çıkardılar.

MANSUR BEY DE EKREM BEY DE SEVİLİYORLAR ZATEN: (Kampanyada Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın katkısı) Mansur Bey de Ekrem Bey de seviliyorlar zaten. Onlar da çıkıyorlar konuşuyorlar. Hem kendi belediyelerinde yaşadıkları sorunları nasıl aştıklarını anlatıyorlar aynı zamanda Türkiye’nin bir değişime ihtiyacı olduğunu vurguluyorlar. Memnunuz.

BİRİNCİ TURDA SONUÇLANIR. BİRİNCİ TURDA BU İŞ BİTECEK: (Seçim ikinci tura kalır mı?) Kalmaz. Birinci turda sonuçlanır. Birinci turda bu iş bitecek. Ben bu ülkenin gençlerine güveniyorum. Seçimin kaderini belirleyecek olan gençler. Biz değiliz. Yaklaşık 5 milyon 300 bin genç, ilk kez sandığa gidecek oy kullanacak. Bu gençler, var olan düzenden şikayetçiler, memnun değiller. Bütün mesele, gençlerin sandığa gitmesi ve oy kullanması. Onları sandığa götürmemiz lazım. Sandığa gidecekler, oy kullanacaklar. Dolayısıyla Türkiye’nin kaderini değiştirecekler. Gençlere şunu söylüyorum; eğer siz sandığa gidip otoriter bir yönetimi demokratik yollarla değiştirirseniz dünya siyaset tarihine çok güzel bir armağan bırakmış olacaksınız. Dünya siyaset tarihini yazanlar da diyecekler ki Türkiye’de otoriter bir yönetimi gençler sandığa gitti, demokratik yollarla oy kullanarak değiştirdiler. Demokrasiyi güçlendirdiler, pekiştirdiler diyecekler. Gençlere olayı böyle anlatıyorum. Gençlerin mutlaka sandığa gitmelerini ve oy kullanmalarını istiyorum.

AK PARTİLİLER DE GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEMİ İSTEYECEKLER: (Parlamentoda çoğunluğu sağlayamamaları takdirde) Parlamentoda çoğunluğu alacağız. Öyle bir tablo var. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, AK Partililer de güçlendirilmiş parlamenter sistemi isteyecekler. Çünkü parlamentoda olduklarında tabloyu gördüler. Siyaset yapamıyorlar. Siyaset yapma hakları ellerinden alındı. İkna değil, zaten istiyorlar. Onlar belki çıkıp kamuoyu önünde çıkıp ifade etmiyorlar ama arkadaşlar görüşüyorlar, parlamentoda konuşuyorlar. Var olan sistemin kendilerinin siyaset yapma haklarını tümüyle ellerinden aldığını, siyaset yapamaz noktaya getirdiklerini, iradelerinin ipotek altına alındığını onlar da söylüyorlar. Gerçek de bu zaten.”

KILIÇDAROĞLU: “DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI'NI KURAN CHP, NİYE KAPATALIM? AKIL VAR MANTIK VAR, TAM TERSİNE GÜÇLENDİRİLMESİ LAZIM”

Kılıçdaroğlu, 2000 sonrası emekli olanların intibakları yapılmadığı için yaşanılan hak kaybı ile çalışma yaşamındaki diğer sorunlara ilişkin sorulara şu yanıtı verdi:

DEVLET UYGULAMALARI İLE ADALETSİZLİK YAPAN DEĞİL; TAM TERSİNE VAR OLAN ADALETSİZLİKLERİ GİDERMEK ZORUNDADIR”

“Sosyal Sigortalar Kurumu’nun Hazine’ye bağlanması lazım.  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan alınıp Hazine’ye bağlanması lazım. Çünkü bu bir para meselesidir. Yani, Gelir İdaresi Başkanlığı hangi bakanlığın bünyesinde ise bunun da orada olması lazım. Birinci şey bu. Bunu ben kurumun, genel müdürlüğünü yaparken de söyledim. O dönem pek çok bakan da istemişti ama bakanlar arasında çekişme vardı, olmadı. İkincisi, sistemin yeniden ele alınması lazım ve bu sorunun Türkiye’nin temel sorunlarından biri olduğunu hepimiz biliyoruz. Birbirimizi suçlamak yerine, oturup bu sorunları çözmek açısından aktörlerin rol aldığı bir pozisyon içinde bu sorunların çözülmesi lazım.

2000 öncesi ve sonrası intibakların yapılıp yapılması… Düşük emekli aylığı alanlar, 7 bin 500’e çıkardınız; yani, az prim ödeyeni ödüllendirdiniz, çok prim ödeyeni cezalandırdınız. Bu yanlış, devlet adaletli olmak zorundadır. Aşağıdaki kişinin aylığını yükseltiyorsanız, yukarıdakini de yükselteceksiniz. Adaleti sağlayacaksınız, yoksa sadece herkesi eşitlerseniz o zaman benden neden fazla prim aldınız? Benden fazla prim almasaydınız. Ben, düşük prim öderdim aynı maaşı alırdım. Dolayısıyla devlet uygulamaları ile adaletsizlik yapan değil; tam tersine var olan adaletsizlikleri gidermek zorundadır. Bununla ilgili bir düzenlemenin kesinlikle yapılması lazım.

“ÖĞRETMENLERE DE ÖĞRETMENLER GÜNÜ’NDE BİR MAAŞ İKRAMİYE VERECEĞİZ”

2015 yılından beri emekliye Ramazan ve Kurban Bayramı’nda birer maaş ikramiye verilmesini istemiştim. Önce itiraz ettiler, para yok dediler. Parayı nereden bulacaksın dediler… Sonra verdiler ama düşük bir rakam verdiler. Uzun süre o düşük rakam devam etti. Sonra seçim sathına girince rakamı biraz yükselttiler ama asgari ücreti gene vermediler. Ben söz verdim bütün emeklilere, Kurban Bayramı’nda bankaya gittiğiniz zaman 15 bin lira bayram ikramiyesini göreceksiniz. Zaten asgari ücrete endekslenmesi lazım, zaten yılda iki kez veriyorsun. Ayrıca bizim bir hedefimiz daha var, öğretmenlere de Öğretmenler Günü’nde bir maaş ikramiye verme şeklinde.

Öğretmen kadar bir toplumu ileriye taşıyan başka bir faktör yok. Öğretmeni, ödüllendirmeniz gerekir. Öğretmenler ile ilgili özel bir yasa çıkarmamız lazım. Meslek Kanunu çıkarmamız lazım… Çıkardılar ama bir işe yaramadı. En çok öğretmenler şikayet etti.”

“DEVLET TAŞERON İŞÇİ ÇALIŞTIRMAZ, DEVLET KADROLU İŞÇİ ÇALIŞTIRIR”

Kılıçdaroğlu, taşeron işçi meselesine ilişkin ise şu açıklamayı yaptı:

“Taşeron işçilerin sorunlarını çözeceğiz. Devlet taşeron işçi çalıştırmaz, devlet kadrolu işçi çalıştırır. Devletsiniz, ne demek taşeron işçi? Devlet, ücretli öğretmen çalıştırmaz, kadrolu öğretmen çalıştırır. Devlet sözleşmeli öğretmen çalıştırmaz, kadrolu öğretmen çalıştırır… Siz aynı işi yapana birisine yüz lira veriyorsunuz, aynı işi yapan birisine de 50 lira veriyorsunuz. Adaletsizliği yaratan devletin kendisi.”

“BÜTÜN KÖY OKULLARINI AÇACAĞIZ”

Köylerde tarım ve hayvancılığın bitmesine ilişkin ise Kılıçdaroğlu, şunları dedi:

“Köyle boşaldı büyük ölçüde. Biz kırsalda çalışan, insanları kırsalda tutmak için gençleri ve kadınlara sosyal güvenlik primlerini devlet olarak biz ödeyeceğiz. Yani, gençler kırsalda çalışacaklar, üretecekler; kadınlar çalışacaklar, üretecekler. Zamanı gelince de emekli olacaklar. Bütün köy okullarını açacağız. Köylerde sadece imam olmayacak. İmam olacak, öğretmen olacak, ziraat teknisyeni, ziraat mühendisi, veterineri olacak. Yani kırsalda aynı zamanda entelektüel düzeyi yüksek bir yapıda oluşturacağız. İnsanlar orada çalışacak, üretecek ve kazanacaklar.

“HİÇBİR ÇİFTÇİ ZARAR ETMEYECEK AMA HAVZA BAZLI PLANLAMAYA UYDUĞU SÜRECE”

Ziraat odasının geliri ne? Düşük aylık veriyor, geçinemiyorlar ama siz kırsalda görevlendireceksiniz. Ziraat mühendisi, ziraat teknisyeni, veteriner hekim… Hayvanların aşıları, bakımı yapılacak. Biz havza bazlı planlama yapacağız. Kim ne ekeceğini önceden bilecek, kaça satacağını da bilecek. Oradaki formülümüz şu; maliyet artı makul kar eşittir taban fiyat. Böylece hiçbir çiftçi zarar etmeyecek ama havza bazlı planlamaya uyduğu sürece. Makul bir kar ilave edilecek. Eğer, onun üzerinde bir fiyatta çiftçi satıyorsa, ihracat yapıyorsa satsın tabi. Ama onun altına düşerse, maliyetin altına düşerse taban fiyat o zaman devlet onu satın alacak ve devlet çiftçinin zarar etmesinin önüne geçmiş olacak.”

“TOPLUMA, SEVGİYİ, SAYGIYI ÖĞRETMESİ LAZIM”

“Diyanet’in Kapatılacağı” iddialarına Kılıçdaroğlu, şu yanıtı verdi:

“Bunu duyduğumda şaşırdım, kim söylemiş bunu diye. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran CHP. Niye kapatalım? Akıl var mantık var, tam tersine güçlendirilmesi lazım; tam tersine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın topluma hizmet etmesi lazım. Topluma, sevgiyi, saygıyı öğretmesi lazım. En büyük arzumuz bu. Kim söylemiş bilmiyorum ama böyle bir şey yok.

“BENİM İNANCIMI KİM SORGULAYABİLİR”

Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan kişi, ortaya söz söylemez. Varsa bir şey, isim verir yer verir zaman verir hitap eder. Şimdi siz kalkıyorsunuz, camileri siyaset arenası haline getirdiniz. İbadethaneler, ne zamandan beri siyasetin aracı olmaya başladı. Kimin inançlı olup olmadığını sadece yüce yaradan bilir. Başka kimse bilemez, böyle bir yetki hiç kimseye verilmemiştir. Benim yüreğimi kim bilir? Benim inancımı kim sorgulayabilir. Dolayısıyla, birileri ortaya çıkıyor; kendisini başka bir pozisyonda, inançları sorguluyor, camileri siyaset arenasına döndürüyor. Yazıktır bu topluma, ayrıştırmayın. Bölmeyin bu toplumu. İnsanlar gitsinler ibadetlerini yapsınlar. Ben belediye başkanları arkadaşlarıma şunu söyledim, ‘Bulunduğunuz yönettiğiniz beldede cami, cemevi, kilise, havra ne varsa hepsini tertemiz yapacaksınız’, insanlar oraya gidip Allah’a ibadet edecekler. Siz o imkânı sağlayacaksınız onlara. Bunu şu an bizim bütün belediye başkanlarımız yapar. Hiçbiri ayrım yapmazlar, insanlar gidecek, ibadetini yapacak.”

“NEBATİ DAHA DÜNKÜ İNSAN. DEVLETİN NE OLDUĞUNU NEBATİ BİLMEZ”

Kılıçdaroğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Sayın Nebati’nin ‘Biz Kızıl Elma diyoruz, onlar kıyma diyorlar’ sözü öyle bir nokta ki sanki savunma sanayini onlar kurdular, ondan önce hiç yoktu. Dolayısıyla biz savunma sanayine dolaylı olarak karşıymışız gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Bir, savunma sanayi milli bir meseledir. Bunun partisi olmaz. Ülkenin çıkarı neyse o olur. Ben onun bilmediği kadar bu devletin bilgilerine sahip olan birisiyim. Nebati daha dünkü insan. Devletin ne olduğunu Nebati bilmez. Bakın şu gizli ibareli, ‘Türkiye’de savunma sanayini geliştirme stratejisi’ belgem. Başbakanlık Kanun Kararlar Dairesi Başkanlığı Tarafından Yayınlanmış, 16.11.1976 tarihli ve 100 sayılı kanunun kabul edilmiş. Cumhurbaşkanı, Fahri Korutürk, Başbakan Süleyman Demirel, Devlet Bakanı Necmettin Erbakan diye devam edip gidiyor.

“SAVUNMA SANAYİ DEVLETİN TEKELİNDE OLMAK ZORUNDADIR”

Kaçının bundan haberi var, savunma sanayi dünkü bir şey mi? Savunma sanayinin derinliği dahi bilmiyorlar. Savunma sanayine niye karşı olalım? Sen Kızıl Elma’yı yaptın da biz karşı mı çıktık? Ben, defalarca söyledim, damat İkitelli’de küçük bir fabrikada çalışırken, o fabrikayı gidip ziyaret eden benim. Onun önüne engeller çıkarılırken, o engelleri aşması için ona yardım eden kişi benim. İyi bir kadrosu vardı, donanımlı bir kadrosu vardı. Gayet güzel çalışıyorlardı, keşke daha fazla yapsa. Ama savunma sanayi devletin tekelinde olmak zorundadır. Yani, devlet savunma sanayine hükmetmek zorundadır. Sadece özel sektöre veremezsiniz bunu. Özel sektöre verdiniz; çıktım, dedim ki, ben fabrikamı yabancı sermayeye satıyorum. Ne olacak?

“SAVUNMA SANAYİ, GÜNLÜK SICAK POLİTİKANIN MESELESİ DEĞİLDİR. SAVUNMA SANAYİ BİR ULUSAL MESELEDİR”

1980’li yıllarda Havelsan kuruldu, Roketsan kuruldu, Aselsan kuruldu… Bunlar hepimizin göz bebeği. Bu kurumlar olağanüstü büyük başarılara imza attılar. Biz bunlara karşı mı çıktık? Tam tersi bunların büyütülmesi lazım. Tam tersine bunların geliştirilmesi lazım. Bakın, Aselsan’da çok sayıda nitelikli yetişmiş mühendisimiz Hollanda’ya gitti, Kanada’ya gidenler oldu. İngiltere’ye gidenler oldu… Niye gittiler? Bu soru sorulmuyor. Niye bu insanlar Aselsan gibi bir kurumu terk ettiler? 5 bin dolara, 6 bin dolara, 10 bin dolara gittiler. Niye gitti bu insanlar? Savunma sanayi, günlük sıcak politikanın meselesi değildir. Savunma sanayi bir ulusal meseledir, bir partinin meselesi de değildir. Savunma sanayinin kilidi TSK’yı Güçlendirme Vakfı’dır. Savunma sanayideki bütün kurumlar, AKP iktidarından önce kurulmuştur. En başta biliyorsunuz, Makine ve Kimya vardır. (Elindeki dosyayı göstererek), bütün bunların hepsi burada strateji olarak belirlenmiş.”

“İKTİDARDA KALMAK İÇİN TÜRKİYE’Yİ FEDA EDİYORLAR, İNSANIMIZI FEDA EDİYORLAR”

Seçimlerden sonraki sürece ilişkin ise Kılıçdaroğlu şu değerlendirmeyi yaptı:

“15 Mayıs sabahı… Nasıl bir yük alacağımızın farkındayız. Altı lider de farkında. Ekonominin nasıl bir çıkmaz içinde olduğunu da biliyoruz. Şimdi Merkez Bankası’ndaki altını Kapalı Çarşı’da satıyorlar, altın ile dolar alıyorlar. Doları götürüp tekrar satıyorlar, dolar yerinde sabit kalsın diye. Şu anda Merkez Bankası’nın altınlarında da bir azalma oldu. Böyle devlet yönetimi olmaz, devlet böyle yönetilmez. Bunlarda akıl yok. İktidarda kalmak için Türkiye’yi feda ediyorlar, insanımızı feda ediyorlar, geleceğimizi feda ediyorlar. Böyle bir devlet yönetimi olur mu? 128 milyar doları sorduk, kime sattın bunu? Merkez Bankası, Merkez Bankası olmaktan çıktı. Sarayın kasası orası. Merkez Bankası’nın güven vermediği bir yerde, siz para politikası oluşturamazsınız zaten. Yabancı sermaye gelmiyor, nasıl gelsin?

“BİR NUMARALI KARARNAMEMİZ, BU İSRAFI ÖNLEME KONUSUNDA BİR KARARNAME”

Bütün bu karamsar tabloyu biz aşmakta kararlıyız. Bir numaralı kararnamemiz, bu israfı önleme konusunda bir kararname. Bunun hazırlıkları yapılıyor şu anda. Bir grup teknisyen arkadaşımız, devleti bilen arkadaşımız hazırlıkları yapıyorlar. Hangi kararları nerelerde yapabiliriz diye. Şu karara vardık, alacağımız kararları hangi gerekçe ile aldığımızı çıkıp topluma açık açık anlatacağız. Halkı kandırmanın bir alemi yok, halka yalan söylemenin bir alemi yok. Devleti yönetiyorsanız, ahlaklı yöneteceksiniz. Aksi halde tam bir felaket olur.”  

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2025 Ege Postası